• Konu İçeriğini Görebilmek İçin Lütfen Üye Olun. Aksi Takdirde İçeriği Göremezsiniz.

Fransa neden alevlendi?

[ZF] Konu Bilgileri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Dünyadan Haberler kategorisinde Dolunay tarafından oluşturulan Fransa neden alevlendi? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 57 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Dünyadan Haberler
Konu Başlığı Fransa neden alevlendi?
Konbuyu başlatan Dolunay
Başlangıç tarihi
Cevaplar
Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan BuRsK

Dolunay

Administrator
ForumAdmin
ZFN Sahibi
Katılım
9 May 2023
Mesajlar
25,596
Tepkime puanı
19
Puanları
38
Cinsiyet
vtEvVy
Medeni Hali
vtEvVy
Mesleği
System Administrator

İtibar:

Fransa neden alevlendi?

Nanterre, Paris’in hemen batısında, gökdelenleriyle ünlü La Défense iş merkezinin hemen arkasında bir ilçedir. Bu ilçede 17 yaşındaki Nahel Merzouk’un bir kontrol sırasında polis tarafından öldürümesyle patlak veren öfke, ülkenin belli başlı kentlerinin kabaca “banliyö” olarak tanımlanan kenar mahallelerini birdenbire alevlendirdi. (NTV Strasbourg Temsilcisi Kayhan Karaca yazdı...)

Eh6UFs91BkWgxMg0y9shZQ.jpg

Bu topyekun ayaklanma Fransa’yı yakından tanıyanlar için sürpriz sayılmaz aslında. Yeni bir fenomen değil. Fransa banliyöleri 1980’lerin başlarından bu yana huzursuz. Lyon kentinin güneyindeki Minguettes mahallesinde 1981’de patlak veren ilk büyük banliyö ayaklanması 1983 yılında ırkçılık karşıtı ve eşitlik için mücadele yürüyüşüne zemin hazırlamıştı. Irkçılıkla mücadelede bir döneme damga vuran SOS Racisme adlı kitlesel sivil toplum kuruluşu da o tarihlerde kuruldu.
OrrKfrEbckqhJZj2PXFzrw.jpg

Elbette konjonktür bambaşkaydı. Fransa’da Mayıs 1981’de sosyalist lider François Mitterrand Cumhurbaşkanı seçilmiş, Fransız Komünist Partisi ile ortak hükümet kurmuştu. Paris çevresinde, göçmen kökenliler ve işçi sınıfının yoğun yaşadığı ilçelerde, belediyeler büyük ölçüde Komünist Parti’nin elindeydi. Laik Fransız solu hangi etnik kökenden ya da dinden olursa olsun göçmenlere istisnasız sahip çıkmaktaydı. Sol adeta göçmenlerin bayrağı, sesiydi.
mJGptcB4RE-5259Ogu1xvQ.jpg

Bu durum 1980’lerin sonundan itibaren sovyetik rejimlerin çökmesiyle değişmeye başladı. Sol ideolojik planda yavaş yavaş gerileme sürecine girdi ve göçmenlerle ilgili rolünü oynayamaz hale geldi. Bu da özellikle Müslüman göçmen ya da göçmen kökenlilerin bir kısmının dinsel kimliğe sarılmasına yol açtı. Buna paralel olarak aşırı sağcı lider Jean-Marie Le Pen’in Milli Cephe partisinin de tarihinde ilk defa 1984’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 10 barajını aşmayı başardığını hatırlatmakta fayda var.
zH8UpeJhJkC_hh6xYAhUyg.jpg

O tarihlerden itibaren “banliyöler” sorunsalı sağ ve sol partiler arasında ideolojik çatışmaya dönüştü. Göçmen statüsünde, yani Fransız vatandaşı olmayanlar, o tarihlerde banliyölerde yaşayanların hâlâ önemli bölümünü oluşturmaktaydı. Dolayısıyla seçmen değillerdi. Fransız vatandaşlığına geçmiş olanların çoğunluğu da sol partilere oy verirdi. Bu nedenle sağ ve aşırı sağ partiler oy depoları olmayan banliyölerdeki şiddet fenomenini rahatlıkla hedef alabilmekteydi. Sol partiler ise bu mahellelerdeki adaletsizliğe işaret edip sosyal politika vaatlerinde bulunuyordu.
EamCZik53kiIbxeFLTl-IQ.jpg

Oy kaygılı bu yaklaşım banliyö sorunlarının gerçek anlamda çözümlenebilmesini engelledi. Fransız hükümetleri, yoksulluk seviyesinin ülke ortalamasının çok üstünde olduğu bu semtlerdeki düşük kiralı sosyal konutların bakımını yaparak, mahallelerde sosyal merkezler oluşturarak, yeni otobüs hatları açarak vs... işin üstesinden gelinebileceğini sandı. Ama olmadı.
XvpDMnPGxUOqMzwBTlTQVw.jpg

Kentsel politikalara milyarlarca euro yatırılması doğruydu ancak sosyal ve kültürel çeşitlilik meselesi unutuldu. Bu mahallelerde yaşayanların çoğunluğunu göçmen ya da ikinci üçüncü kuşak göçmenler oluşturuyordu, çoğu yoksul ya da dar gelirliydi. İşsizlik oranı da ülke ortalamasının çok üstündeydi. Dahası, binlerce kişinin küçük dairelere sıkıştırıldığı bu sitelerde yaşayıp mesleki planda başarabilmiş olan gençler bu mahellelerden ayrılmaya başladı. Sonuç olarak siteler fiziki planda iyileşmeye başlarken, sosyal planda çöktü. Sorunun insani boyutu unutuldu.
ago0Tr_2kEKJ1o_Rh3N7dw.jpg

Bu da ister istez gettolaşmanın önünü açtı. Yapılan milyarlarca euro tutarındaki yatırıma rağmen, Fransa’da doğma büyüme banliyö gençliği etnik, kültürel ve dinsel kökleri nedeniyle kendisini toplumdan dışlanmış hissetmeye başladı. Hatta bugün sokak eylemlerine katılan 12-15 yaş grubundaki banliyö gençlerinden kimilerinin nine ve dedelerinin 1980’li yıllarda benzer olaylara katılmış olma olasılığı da yüksek. Ulusal ve yerel planda siyasilerin somut çözüm üretememesi üzerine sorun otomatikman kronik hale geldi. Diyalog koptu. Eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy gibi kimi sağcı siyasiler oy namına banliyöleri “basınçlı suyla temizleme” sözü vererek ateşin üstüne adeta benzin döktü.
1v1v4JLOC02cEgsgPIXNeA.jpg

27 Ekim 2005’te Paris banliyösünde polisten kaçan iki gencin bir şalt sahasında elektrik çarpması sonrası yaşamını yitirmesi banliyöleri alvelendirdi. Olayların tüm ülkeyi sarması ve önüne geçilmemesi üzerine dönemin Fransız hükümeti 8 Kasım 2005 tarihinde OHAL ilan etmek zorunda kaldı. Fransız İç İstihbaratı Aralık 2005’te yayımlayacağı bir notta “Sitelerde yaşayan gençler sadece etnik ve coğrafi kökenlerine değil aynı zamanda Fransız toplumundan sosyal dışlanmışlığa bağlı kuvvetli bir kimliksel hisse sahip” uyarısında bulundu. Ancak Fransız elit tabakası bu mesajı da duymazdan geldi.
AG50yEbBLEupyDmWwEdftw.jpg

2005 olaylarından ders çıkarılmadığı gibi, liberal mantıklı politikalar uğruna milli eğitimde ve sosyal politikalarda kesintilere gidildi. Polis ile banliyölerde yaşayan gençler arasında diyalog koptu. İki taraf birbirine düşman kesildi. Banliyö gençliğinin gözünde “polis şiddeti” kavramı oluştu. Paris, Marsilya, Lyon, gibi metropollerin merkezlerine gezmeye gelen bu gençler, simaları ve çoğu zaman Amerikalı siyahi rap sanatçılarını kopyalayan giyim tarzları nedeniyle polis tarafından sürekli kimlik kontrolüne tutulmaktan bıktı. Polis de, toplumun önemli bir bölümü gibi, bu gençliği bir tür “ayaktakımı” olarak görmeye başladı.
7qxB11jkBkO82nbCDp7A-w.jpg

New York’taki 11 Eylül saldırılarının Fransız banliyölerindeki Müslüman toplum üzerinde de olumsuz etkileri oldu. Bu etki 2015’te Paris’te meydana gelen ve Fransa’da toplumsal travma yaratan terör eylemleriyle katlanarak arttı. Bu olaylar Fransız solunun bir bölümünü Müslüman kimlikli gençlerle arasına mesafe koymaya itti. İdeolojik planda örgütlü olmayan, eğitim düzeyi toplum ortalamasının gerisinde kalmış ve işsizlik oranı yüksek banliyö gençliğinin bir bölümü kendisini yavaş yavaş mafya veya suç örgütlerinin kucağında bulmaya başladı. Yaşanmaz hale gelen mahallelerde aileler de bu gidişatı frenleyemedi ve bugüne gelindi.
3a6IS_D2zU2z1lZ6SwJkLw.jpg

Bugün Fransa’da devletin tespit ettiği 1514 sorunlu semt var. Fransız devleti yaklaşık 5,5 milyon kişinin yaşadığı bu semtleri “Kent Politikasının Öncelikli Mahalleleri” olarak adlandırıyor. Yoksulluk seviyesinin altında yaşayanların oranı Fransa genelinde yüzde 14,5 iken, bu semtlerde yüzde 43,3 düzeyinde. Fransa genelinde işsizlik oranı yüzde 8,5 iken, bu semtlerde yüzde 18,6’larda seyrediyor. Kadrolu çalışanların sayısı da Fransa genelinin çok altında.
jtqvFpN-zkeL0Ux7zQKYDw.jpg

Fransız banliyö gençliğinde ayrımcılık ve ırkçılık kurbanı olduğuna dair derin bir his mevcut. Bu gençlik ayrımcılık ve ırkçılığın kaynağı olarak devleti görüyor. Devleti temsil eden polisin kendi içlerinden birini öldürmesi de derhal öfkeye, patlamaya, şiddete neden oluyor. Sosyal medya aracılığıyla bugün bu öfke daha hızlı ve katlanarak yayılıyor. Bunu görmek için bu gençliğin dinlediği müziğe kulak vermek yeterli. 17 yaşındaki Nahel öldürülmeden birkaç ay önce ünlü Fransız rap sanatçısı Jul tarafından çekilen ve banliyö gençliğinin yaşamını konu alan bir klipte oynamıştı!
oNi2YPVChkWI3tak-4rvSw.jpg

Fransa’da devlet banliyö gençliğini öz kimliğiyle kabul edip Fransız toplumuna tam anlamıyla entegre edecek politikalar geliştirmez ise son bir haftada yaşanan olayların en ufak bir krizde yeniden gerçekleşme olasılığı bir hayli yüksek. Sorun aynı zamanda siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel. Çözüm ise Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve hükümetinin, ülkede yükselişte olan milliyetçiliğe göğüs gerip cesur ve tarihi adımlar atma kabiliyetinden geçiyor.
 
Üst Alt